Edebiyat ve söz sanatının sultanı öykü…
Sayısal bir denklem gibi belli bir kalıba sokulamaz. Kısıtlayıcı, katı kurallarla sınırlanmaya kalkılamaz.
Özgür olmalı öykü!
İster düşünsel, ister duygusal… Şiirsellik içeren ya da içermeyen…
Ama beynin damağında edebî bir tat bırakan.
Bu tadı duyurabilmek için yapay sözcük oyunlarından, abartılı süslemelerden uzak…
Yalın; ama “derinlik” kavramını bu yalınlıkla bağdaştırabilmiş.
Asla yavan değil! Kuru bir anlatımla gazete haberlerini çağrıştırmayan…
Yarım sayfayı bulan, uzun ve ağdalı tümcelerle okuru yormayan, bezdirmeyen…
Yalnız belli bir edebiyat kesimine değil, geniş kitlelere ulaşabilen…
Zorlamalı bir sanat değerini tutturabilmek uğruna anlaşılırlığını yitirmeyen…
Öykücüsünün çok ünlü olmasına da gerek yok! Yığınla gereksiz malzemeyi bir yana bırakıp, öze ulaşmayı becerebilen bir yazar olması yeter.
Kendi ruhsal çözümsüzlüklerini kavranması zor bir anlatımla öyküleştirip, okurun üzerine abanmayan; onu, duygusal/düşünsel, keyifli bir paylaşıma taşıyabilen bir yazar…
Gerçek öykücü!
Ve onun yaratımı, gerçek bir öykü…
Bir köşede durup, keşfedilmeyi bekleyebilen…
Okuyanın, içinde kendinden bir şeyler bulabildiği…
Anlaşılır…
Evet; öykü dediğin, öykü gibi öykü olmalı!
Çözümü okura bırakılmış, dokuz bilinmeyenli denklemler gibi değil…
Yorum Ekle