Canan Tan çocukluğundaki ramazan günlerini anlattı

BABAMIN KAYIĞI
Sabahın erken saatinde gönülsüzce oturduğum tek kişilik kahvaltı sofraları tam bir azaptı benim için. Babam, yarım ekmeğin yan tarafını boydan boya keser, içini çıkarır, oluşan derin oyuğun içine tereyağı ve bal doldurur, önüme koyardı. “Kayık” derdi hazırladığı enerji bombasına. “Zihnini açar, saatlerce idare eder seni.”

Ramazan ve oruç kavramlarıyla tanışmam çocukluk yıllarıma dayanıyor. Tam anlamıyla oruç tutmam içinse biraz büyümem gerekiyordu. O sıralar, yarım günlük çocuk orucu tutmamın yeterli olacağını söylüyordu büyüklerim. Pek aklım yatmasa da sesim çıkmıyordu.
Anneannemin Hac’ca gittiği yıl, “Madem hacı torunuyum, doğru dürüst oruç tutacağım artık!” diyerek tavrımı koydum. Babamı razı etmek zordu. “En büyük ibadet okumaktır!” diyordu. Aç olan insanın beynine ders girmezdi. Biricik kızına kıyamıyordu galiba. Hem de kendisi bir gün bile orucunu kırmazken. Sonunda razı oldu. Hafta sonları cumartesi ve pazar günleri oruç tutabilecektim. Ama bir şartla: Sahurda önüme konulan her şeyi nazlanmadan yemem gerekiyordu. İştahlı bir çocuk değildim. Ama babamın nezaretinde hazırlanan sahurlukları son lokmasına kadar yemek zorundaydım.

‘KAYIK, ZİHNİNİ AÇAR’
Babamın yemek konusundaki ilk dayatması değildi bu. Okula gitmeden, sabahın erken saatinde gönülsüzce oturduğum tek kişilik kahvaltı sofraları tam bir azaptı benim için. Babam, yarım ekmeğin yan tarafını boydan boya keser, içini çıkarır, oluşan derin oyuğun içine tereyağı ve bal doldurur, önüme koyardı.
“Kayık” derdi hazırladığı enerji bombasına. “Zihnini açar, saatlerce idare eder seni.” Sonra da banyoya geçer, radyosunu açıp şarkılar, türküler dinleyerek tıraş olurdu. Boğazıma dizilirdi lokmalar, yutamazdım. Sonunda bir hal çaresi buldum. Birkaç ısırık aldığım kayık’ı, önlüğümün cebine tıkıştırdığım naylon torbanın içine koyup büfenin altına bırakıyordum. Sahur sofralarından kaytarmak için de aynı yolu deneyecektim. (Bana suç ortaklığı eden annemin desteğiyle)

HARİKA İFTARLAR
Babam sahura kalkar ama hiçbir şey yemezdi. Bol bol su içip yatağına uzanır, “Tabağmdakileri bitirdin mi?” diye seslendirdi içerden. Annem, “Bitirdi, merak etme” demeden uykuya dalmazdı. Sahurlar benim yönümden pek iç açıcı değildi ama iftarlarımız harika geçerdi. Ezanla beraber önce bir yudum su, sessizce edilen dualar, bir zeytin ya da bir hurma. Annemin hazırladığı ağız tatlarının yanında, babamın olmazsa olmazı elma ve ayva kompostoları, mis gibi gülsuyu kokan, bol cevizli, tarçınlı güllaç.
O sofraların mutlu çocuğuydum ben. Yemek içmek bir yana, “oruç açma” seremonisinin bir parçası olmak, farklı bir gururla dolduruyordu içimi. Birkaç yaş birden büyüdüğümü hissediyordum sanki. Yıllar geçti aradan.
Babam yok artık. Benim için hazırladığı kayıkları, sahur sofralarını, keyifle paylaştığımız o doyumsuz iftar neşesini öylesine özlüyorum ki…

babamin-kayigi

Yorum Ekle

Your email address will not be published. Required fields are marked *