Gülenay Börekçi Canan Tan ile Gezi Parkı protestolarını konuştu!

“2013 kuşağı doğuyor”

Canan Tan için “Türkiye’nin en çok satan ikinci yazarı” deniyor. Onunla hem edebiyatı hem de Gezi Parkı protestolarıyla tanıdığımız politik kimliğini konuştuk…

“Edebiyat Çevrelerinin Ayrıkotuyum”

Canan Tan, Forbes’un listesinde Türkiye’nin en çok kazanan üçüncü. Edebiyata Aziz Nesin ödülü kazanarak mizahla başlayan ama sonra Hasret, İz, Issız Erkekler Korosu, Piraye, Yüreğim Seni Çok Sevdi gibi aşk romanlarıyla devam eden Canan Tan, geçen hafta hiç de sanıldığı gibi apolitik olmadığını gösterdi ve hepimizin hayatının merkezine yerleşen Gezi Parkı protestolarına ilk destek verenlerden oldu. Onunla röportajımızda bunu da konuştuk.

Gezi Parkı’ndaki protestoların ardından edebiyatçılar arasında bir imza kampanyası düzenlendi, siz buna ilk destek verenlerdendiniz…

Gezi Parkı’ndan Türkiye’nin farklı yörelerine yayılan protestoların gerisinde yatan önemli ayrıntıları iyi okumamız gerekiyor. Bu, sıradan bir “ağacı ve yeşili koruma” eylemi değil; 68 ve 80 kuşağının ardından pırıl pırıl bir 2013 kuşağının doğuşu. Doğum tarihlerini dikkate alarak, 90 kuşağı olarak benimsedik direnişçileri.

Özellikleri ne o gençlerin?

Fikirlerinin arkasında dimdik duran, partiler ve ideolojiler üstü gençler bunlar. Saygılı ve hoşgörülüler.
Özgürlük ve hak ararken gereken olgunluğu fazlasıyla sergiliyorlar.
Kendi özgürlüklerinin bittiği yerde başkalarının özgürlüklerinin başladığının bilincindeler. Bence en önemlisi de, duygu ve düşüncelerini mizahla ifade edebilecek ve bu zorlu günlerde hepimizin yüzünde tebessüm yaratabilecek kadar zeki olmaları.
Toplumun her kesiminden aydınlık yüzlü gençler ya da söylemi genç olanlar… Aralarında yazarlar, çizerler, sanatçılar da var. Onları yok saymamız, görmezden gelmemiz mümkün mü?

“Yazan Çizen Biri Apolitik Olamaz”
Sizden politik çıkış beklemiyordu kimse, demek istediğim, çok satan aşk romanları yazan birinin politikayla alakası olamaz diye düşünülüyordu…
Yazıp çizen birinin apolitik olması asla düşünülemez. Ayrıca o aşk romanlarının içinde de pek çok mesaj var. Örneğin “İz” adlı romanımda, babasının politik görüşlerini, hangi partiye oy verdiğini yakın çevresiyle bile paylaşmadığından yakman Verda, “Bildiğim tek şey, babamın her devirde iktidara muhalif olduğu. Ama her devrin yalakası olacağına her devrin muhalifi olması daha iyi değil mi” diye sorar. Piraye, sonra “Yüreğim Seni Çok Sevdi”nin Aslı’sı ve Murat’ı da politik yönü güçlü karakterlerdir. Mizah öykülerimde ve klasik öykülerimde de aynı izler mevcuttur.

 Forbes’un listesine göre kitapları en çok satan yazarlar sıralamasında ikinci sizsiniz. Ne hissettiriyor size bu?
Hiçbir yazar okunmamak için yazmaz. Amaç okura ulaşmaktır. Beni ilgilendiren satış rakamları değil.
Zaten korsanlar ve kütüphanelerde okunan kitaplar düşünülenin çok üzerinde bir okur kitlesini işaret ediyor.
Bu da beni mutlu ediyor.

Çok satan yazar olmanın sevimsiz yanları da var ama. Mesela kimse tutup çok satan romanları incelemiyor, eleştirmiyor…
İyimser bir insanım; kimseye küskünlük ya da kırgınlık duymuyorum. 80 yaşında okurlarım var, yine de gençler tarafından çok okunduğum için bana “Ergen yazarı” diyenler var. Sağ olsunlar. Gençliğin algılama ve değerlendirme gücü ortada. Ergen yazarı olmak yergi değil, övgüdür benim için.

Eleştirmenler neden okumuyor sizin romanlarınızı?
Onlara sormalı. Sitem etmiyorum ama en azından son romanım Hasret’i alıp okumalarını, değerlendirmelerini, eleştirilerini; peşin hükümle değil, okuduktan sonra yapmalarını isterdim.

Edebiyat çevrelerince, eleştirmenlerce ciddiye alınmanın başka gereklilikleri olabilir mi? Siz neden o çevrelere uzaksınız?

Edebiyat çevreleri içinde bir nevi ayrıkotu gibi durduğumu kabul ediyorum. İzmir’de yaşadığım için etkinliklere, toplantılara, buluşmalara da pek katılamıyorum. Ama “dostum” dediğim pek çok edebiyatçı var.
Mesela Doğan Hızlan. Londra Kitap Fuarı’ndan dönerken keyifli bir serüven yaşadık. Saydığım bir duayendi ama artık sıkı arkadaşız. Nazlı Eray, Ayşe Kulin, İnci Aral, Gül İrepoğlu, Selim İleri’yle de arkadaşız.

‘Aşk hormonal bir yanılsama’

“Hormonal bir yanılsama” demişsiniz aşk için ve beni çok şaşırtmıştınız. Aşk romanları yazıyorsunuz, mutlu bir evliliğiniz var… Eşiniz rahatsız olmaz mı siz böyle deyince?

Hiç şaşırmayın. İnsan hem yazar hem eczacı olunca böyle laflar edebiliyor. İnanmamak mümkün değil elbette, aşk duyguların en güzeli. Ama ömrü kısa. Habersizce gelip habersizce gidiyor. Aşkın tutkulu ve yakıcı yüzünden bahsediyorum tabii. Bu duygu zamanla evrilerek kalıcı sevgiye, bağlılığa dönüşebiliyor. Yüzeysel olanlarsa bitmeye mahkûm. Bunları “Aşkın Sanal Halleri” adlı kitabımda yazmıştım. Eşimi soruyorsunuz, o benim ne demek istediğimi anlar ve rahatsız olmaz. Beraberliğimizin temelinde kalıcı bir sevgi ve bağlılık var çünkü.

İzmirli olduğunuzu hep vurguluyorsunuz. Nasıl tarif edersiniz İzmirliliği?

İzmirli olmak ayrıcalıktır. Kadife gibidir İzmir’in sesi. Ama gür ve güçlü.
Özgürlükçüdür İzmirli, demokrattır.
Hoşgörülüdür, sıcaktır, samimidir, güler yüzlüdür. Birbirini tanımayan insanların merhabalaştığı, aydınlık yüzlü bir şehirdir İzmir. İzmir’i ve İzmirliyi yakından tanımak için, uzaktan bakıp yanlış hükümler verileceğine o havayı solumak gerekir.

gulenay-borekci-canan-tan-ile-gezi-parki-protestolarini-konustu

Yorum Ekle

Your email address will not be published. Required fields are marked *